30 Ocak 2012 Pazartesi

HERŞEY DİYARBAKIR İÇİN


30 Ocak 2012 Pazartesi by AK PARTİ - OYA ERONAT · 0

4 Eylül 2011 Pazar

AK PARTİ BAĞLAR İLÇE GENÇLİK KURULTAYI GÖRKEMLİ BİR ŞEKİLDE YAPILDI


AK PARTİ DİYARBAKIR İLÇE BAŞKANLIĞI
GENÇLİK KOLLARINDA DEVİR – TESLİM

  
Ak Parti Diyarbakır teşkilatında kongre süreci başladı. Kan değişikliği yapılarak yoluna devam eden Ak parti'de ilk kongre Ak Parti Bağlar İlçe teşkilatının gençlik kollarında yapıldı.

Bağlar İlçe Başkanlığının konferans salonunda yoğun katılımla gerçekleşen kongreye tek adayla gidildi. 2009 yılından beri bu görevi layıkıyla yürüten Bağlar İlçe Gençlik kolları Başkanı Mehmet Özbaş görevini devrederken bundan sonra da Ak Parti'de aktif olarak çalışacağını, hizmet etmeye devam edeceğini söyledi.

Göreve yeni seçilen çiçeği burnunda yeni gençlik kolları başkanı Bilal Cengiz ise bunun bir bayrak yarışı olduğunu , bugünün vekillerinin Ak gençleri olduğunu , yarının vekillerinin Ak gençler olacağını söyleyerek bir teşekkür konuşması yaptı.

Toplantıya katılan İl başkan vekili Avukat Aydın Altaç ise kongrelerin partilerde önemli değişim ve dönüşüm zamanlarının olduğunu , başarılı olmanın sadece bir birimin çalışmasıyla değil birlikte kolektif çalışmasıyla mümkün olacağını ifade ettin.

Kongrede konuşan Bağlar İlçe Başkanı Cevdet KARA bu göreve geldiği günden bu yana tüm teşkilat birimleriyle başarılı bir çalışma ortaya koyduklarını , Bağlar gibi sancılı ve sıkıntılı bir yerde zorda olsa aktif bir şekilde siyaset yaptıklarını ifade ederek sözlerini şu şekilde devam ettirdi ; Tüm teşkilatın ve İslam aleminin ramazan ayını tebrik ediyorum. Bugüne kadar görev yapan çok değerli gençlik kolları başkanımız sayın Mehmet Özbaşa yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür ediyorum.

Oylarımızı arttırdığımız için sevinmiyoruz Ancak Bağlarda birinci parti olursak , Bağlar Belediye Başkanlığını alırsak başarı oluruz, Kongre sonunda İlçe Başkanı Cevdet Kara ve İl Başkan yardımcısı Avukat Aydın Altaç tarafından eski gençlik kolları başkanı Mehmet Özbaş'a plaket takdim edildi.

  
                                                                                                                 Cevdet KARA
                                                                                                              Bağlar ilçe Başkanı

4 Eylül 2011 Pazar by AK PARTİ - OYA ERONAT · 0

Bakan Günay, Burkay ile bir araya geldi

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 31 yıl aradan sonra Türkiye'ye dönen yazar ve siyasetçi Kemal Burkay ile Taksim Hill Otel'de bir araya geldi.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 30 yıl içinde Türkiye'nin, doğusuyla batısıyla, her tür insanıyla çok acılar ve haksızlıklar yaşadığını belirterek, ''12 Eylül bir karabasandı. Ülkemizden daha kara bulutlar yeni dağılıyor ama gün daima bulutta kalmaz. Mutlaka ileride güzel günler olacak ve biz yaralarımızı umutla saracağız'' dedi.

Günay, 31 yıl aradan sonra Türkiye'ye dönen yazar ve siyasetçi Kemal Burkay ile Taksim Hill Otel'de bir araya geldi.

Yaklaşık 30 dakika süren özel görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Günay, Burkay'a, ''Vatanımıza hoş geldiniz'' demek istediğini söyledi.

''30 yılı aşkın bir hasret. Vatandan ayrılmak kolay bir duygu değil. Üstelik bir şair için, bir edebiyat ve düşünce insanı için, ister sürgün olsun ister başka bir şekilde olsun vatandan bu kadar süre ayrı kalmak herhalde çok zor bir duygu'' diyen Günay, Burkay'ı Türkiye'de görmekten dolayı çok mutlu olduğunu ifade etti.

Burkay'ın, uzun zamandan beri Türkiye'deki sorunları şiddetten uzak, tam bir demokrasi anlayışı ve diyalog ortamı içinde konuşmak, tartışmak ve çözmek konusunda düşüncelerini yüksek sesle söyleyen bir insan olduğunu ifade eden Günay, şöyle devam etti:
''Bu açıdan önümüzdeki süreçte düşünce ve siyaset dünyamız güzel şeyler bekliyor. İçten başarılar diliyorum ama bütün bunlardan önce de önemli bir şair, şiirleri bestelenen, başka dillere çevrilen önemli bir şair. Türkiye'nin barış içinde, dostluk içinde, kardeşlik içinde yaşamaya ihtiyacı var. Biz bin yılı aşkın bir sürede, 20. yüzyılın o akıl karışıklığı dönemini bir kenara bırakırsanız kardeşçe yaşamış insanlarız, hangi etnik kökenden, hangi inançtan, hangi kültür temelinden gelirsek gelelim. Tekrar bu birlikteliğe, bu kardeşliği anımsamaya büyük ihtiyacımız var. Şiirlerimiz, türkülerimiz, ellerimiz birleşsin diyor bir şiirinde sayın Burkay ve yine beni etkileyen bir mısradır, 'yaralarımızı umutla saralım' diyor. Yaralarımızı umutla saralım bence. Buna ihtiyacımız var. Sayın Burkay gibi arkadaşlarımızın bu yeni süreçte sorunlarımızı demokrasi içerisinde, kardeşçe, diyalogla çözme sürecinde duygulu yürekleri ve vatanseverlikleriyle olumlu katkılar yapacağını inanıyorum. 30 yıllık hasreti düşünmek bile zor. Nice zorluklar yaşadı. İnşallah bundan sonraki yaşamında güzellikler olur.''
Günay, daha sonra bakanlığınca hazırlanan Ahmed-i Hani'nin Mem u Zin eserinin Kürtçe olarak hazırlanan yayınını ve Nazım Hikmet ile İdris Küçükömer'in eserlerinden Burkay'a takdim etti.

SİLAH VE ŞİDDET KARŞITLIĞI

Kemal Burkay da kendisinin 60 kuşağından, Günay'ın da 68 kuşağından olduğunu, aralarında kültür değerlerini paylaşmaktan da gelen bağlar bulunduğunu söyledi.

Ankara'daki Ulucanlar Cezaevi'nin bir kültür merkezine dönüştürüldüğünü Günay'dan öğrendiğini ve kendisinin bir yazısından dolayı 1967 yılı başında bir dönem Ulucanlar Cezaevi'nde hapis yattığını belirten Burkay, şöyle konuştu:

''Diyarbakır'da İçkale çevresi cezaevi müze haline getirilecekmiş. Bunun girişimleri var. Bunun yanı sıra ünlü Diyarbakır 5 no'lu, yani 12 Eylül'de zihinlerde çok büyük travmalar bırakan 5 no'lunun da müze haline getirilmesi şu anda kararlaştırılmış olmasa bile düşünülüyor. Biz kendilerinden bu konuda destek bekliyoruz. O cezaevinde yatıp, o acıları çekmiş olanlar, onların yakınları bunu bekliyor. Bunun yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanlığı bu dönemde çok önemli, tarihsel bakımdan önemli sayılacak uygulamalara imza attı. Bunlardan bir tanesi ünlü Kürt bilgesi Ahmed-i Hani'nin Mem u Zin eserini Kürtçe'ye çevirmesi oldu. Bunların yanı sıra biz bakanlıktan daha başka şeyler de bekliyoruz. Örneğin, Dersim yöresinde ünlü Munzur ve Harcık vadilerinin de korunması için çaba göstermeliler. Bir ülkede barajların yapılması elbette önemlidir ama bu vadiler de eşsiz doğal güzelliklerdir; su bastığı zaman belki bir daha kazanılamayacak kadar değerli varlıklarımızdır. Bunlar önemli turizm merkezleri olabilir. Eğer hükümet bunu başarabilirse, bakanlık da bunu desteklerse Dersim yöresi çok sevinecek ama bütün ülke bundan çok kazanacak diye düşünüyorum.''
Burkay, ''Yaşadığımız bunca acıdan sonra gerçekten yeni bir anlayışa ihtiyacımız var. Ben 1980'de ülkeyi terk ettim. Şimdi daha farklı bir ortam var. O zaman konuşamadığımız şeyleri şimdi çok özgürce konuşuyoruz. Uygarca bir diyalog ortamı var. Umarım ki bu anlayışı genelleştirebiliriz. Bütün ülkeye yayabiliriz. Bütün siyasi partilerin bu ortama destek vermesini istiyorum. Yani bu ülkeyi seviyorsak, halkımızı seviyorsak bir arada barış içerisinde, özgür koşullarda yaşamanın yöntemini bulmalıyız'' dedi.
Bunlar gerçekleşmezse özgür ve uygar bir yaşama kavuşulamayacağını ifade eden Burkay, bunun en önemli adımının da silahların susması olacağını söyledi. Burkay, silahları susturarak, diyaloğa ve barış sürecine şans tanınması gerektiğini dile getirerek, ''Ben silahta, şiddette ısrar etmenin ülkeye ve hiç kimseye bir iyilik olmadığı kanısındayım. Bunun yolunu bulmalıyız ve bunun için çaba göstermeliyiz. Ben ülkeme döndüm ve çok memnunum. Bundan sonraki çabalarım bu yönde olacak. Ne kadar katkı sunarım onu bilemem'' diye konuştu.

SORULAR

Günay, ''İktidarların tutumları iklimi ne yönde etkiliyor'' sorusuna da şu yanıtı verdi:

''Her halde iklim değişiyor. 'Mutlaka gecenin içinden gündüz çıkacaktır. Sabahın sahibi vardır. Gün daima bulutta kalmaz. Her hal ilerdedir yaşanacak günlerin en güzelleri' diyor şair. Yaralarımız oldu tabii 30 yıl içinde... Türkiye, doğusuyla batısıyla, her tür insanıyla çok acılar yaşadı. Çok haksızlıklar yaşadı. 12 Eylül bir karabasandı. Ülkemizden daha kara bulutlar yeni dağılıyor ama gün daima bulutta kalmaz. Mutlaka ilerde güzel günler olacak ve biz yaralarımızı umutla saracağız. Acıtmayacağız, kanatmayacağı ve umutla saracağız.''

''Silahlar susmadan, bu ülkede çatışma varken, şiddetten birileri medet umarken herhangi bir sorunu çözmek mümkün değil'' diyen Günay, sözlerini şöyle sürdürdü:

''O yüzden barış ortamı için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Biz hükümet olarak bu alanda çoğulculuğu geliştirmek, çok kültürlülüğü gerçekleştirmek, gönüllü yurttaşlık temeli üzerinde Türkiye'nin birliğini bütünlüğünü ve insanlarımızın eşitliğini ve kardeşliğini sağlama konusunda elimizden geldiği kadar adımlar atmaya çalışıyoruz ama geçmişten tortular var zihnimizin altında. Bunları tümüyle temizlemek kolay değildir. Biraz zaman istiyor. Biraz zaman, biraz sabır ve birbirimizin iyi niyetine güvenmek. Sanıyorum bu ortam içerisinde iyi şeylere doğru ilerleyeceğiz.''

Burkay da ''Biliyorsunuz 3 askerimiz Van'da şehit oldu. Bu haberler hakkında neler söyleyeceksiniz'' sorusuna şöyle cevap verdi:

''Benzer olaylar gelmeden önce beni çok üzdü. Lice'de askerlerin kaçırılması, Silvan'da yaşanan olaylar. Yani bunlar 12 Haziran seçimlerinden sonra başlayan ve öyle olması gereken yumuşama sürecini sabote eden türden eylemlerdir. Biz barış istiyoruz. Sadece ben değil, diğer Kürt kesimler de... Bu olaylar barış sürecine hizmet etmez, sekteye uğratır. Bu nedenle BDP'nin parlamentoya girmemesini de yanlış bulmuştum. Kanımca kriz yaratmak isteyenler, süreci sabote etmek isteyenler, bu tür eylemlere başvuracaklardır. Her iki yanda da olabilir. Türkiye'nin gerçeğini biliyoruz. Bir yanda barış, yumuşama, demokrasi için mücadele eden ve bunu isteyen geniş toplumsal kesimlere karşı, en başta askere çocuğunu gönderecek anne ve babalar, diğer tarafta Kürt anne ve babalar... Onlar barış ortamını dört gözle gözlerken bunu sabote etmek isteyenler de olur. Biz mümkün olduğu kadar bu tuzaklara karşı kararlı olalım. En başta hükümet kararlı olmalı. Son olayı da duyduğum zaman üzüldüm ve bunu söz konusu olayların devamı olarak düşünüyorum. Eğer bir tarafta silahlar susmuşsa diğer taraf operasyon yapmasın. Biz ordunun silah bırakmasını tabii ki öneremeyiz. Her ülkenin ordusu silah bırakmaz ancak bir taraf eylemsizlik ilan etmişse operasyonlar durdurulabilir. Bence bu silahların tümden susması, diyalog sürecinin başlaması, siyasetin normalleşmesi, dağdakilerin inmesi için zemin hazırlar.''

Burkay, kendisini, ülkeye döndüğü zaman yine vatan hasreti çekerek yaşamını yitiren Türk şairi Nazım Hikmet'in bir temsilcisi olarak gördüğünü ifade etti.

Bu arada Günay ve Burkay'ın görüştüğü salonun duvarına Atatürk posteri üzerine Türk bayrağı asılması dikkati çekti.

by AK PARTİ - OYA ERONAT · 0

GAP Eylem Planı 2012’de tamamlanacak




Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, 2011 büyüme rakamının Orta Vadeli Programdaki yüzde 4,5 olan hedefin üzerinde olacağını tahmin ettiklerini bildirdi.

Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, A Haber Televizyonunda katıldığı programda, Türkiye ve dünyadaki son ekonomik gelişmeleri değerlendirdi.
İMKB'de yaşanan düşüşe değinen Bakan Yılmaz, Türkiye borsasının finansal anlamda yeterince derinliği olmayan ve anlık gelişmelere oldukça duyarlı bir borsa olduğunu söyledi. Bu nedenle Türkiye'nin nereye gittiğini görmek için sadece borsaya bakmanın yanlış olduğunu anlatan Yılmaz, ''Makro ekonomik değerlere bakmak lazım. Üretim, istihdam, dış ticaret, yatırım...vs nereye gidiyor. Bütün bu göstergelere bakarak orta ve uzun vade için daha doğru bir perspektif elde edebiliriz'' diye konuştu.
Türkiye'nin dünyaya entegre bir ülke olduğunu, dolayısıyla dünyada ve özellikle Avrupa'daki gelişmelerin Türkiye'yi etkilediğini ifade eden Yılmaz, fakat Türkiye'nin krizin odağında olan ülke olmadığını belirtti. Türkiye'nin temelleri sağlam, bankacılığı sağlam, mali disiplini olan, borçluluk oranları düşme eğiliminde, siyasi istikrarı bulunan bir ülke konumunda bulunduğunu söyleyen Yılmaz, ''Dolayısıyla Türkiye inşallah bu krizden nispi konumunu güçlendirerek çıkacak'' dedi.

Türkiye ekonominin 2008'de küresel kriz testinden geçtiğini ve dışarıdan kaynak kullanmadan hızlı bir şekilde krizin etkilerini atlattığını belirten Kalkınma Bakanı, ''Türkiye ekonomisi 2008'de küresel krizin testinden geçti. Şimdiki süreçten de ben inanıyorum ki Türkiye çok sağlıklı bir şekilde çıkacaktır. Kısa vadede etkileri elbette olacaktır. Ama orta ve uzun vadede etkilerini atlatacaktır'' diye konuştu.

Önceki gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan ekonomi toplantısında Türkiye ve dünyada yaşanan gelişmelerin detaylı bir şekilde analiz edildiğini ve bunun olabilecek yansımalarının değerlendirildiğini kaydeden Yılmaz, ''Başbakanımızın altını çizdiği 'kriz tellallığı yapanlar, kriz çığırtkanlığı yapanlar var. Karamsar bir hava oluşturup bunlardan çıkar elde etmeye çalışanlar var. Bunların tuzağına düşmeyelim' diyor Sayın Başbakanımız'' dedi.

KREDİ DERECELENDİRME KURULUŞLARININ NOTU

ABD ve İtalya'nın kredi derecelendirme kuruluşları konusunda bir soruşturma yapma kararı aldığının hatırlatılması üzerine Bakan Yılmaz, öteden beri Türkiye'nin bu kredi notlarını hak eden bir ülke olmadığını söylediklerini bildirdi.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'yi hala yatırım yapılabilir bir ülke seviyesine getirmediğini belirten Yılmaz, ''Türkiye'ye bu anlamda bir haksızlık yapıldığı kanaatindeyiz. Şimdi başka ülkelerde kredi derecelendirme kuruluşlarına karşı seslerini yükseltmeye başladı, bence Türkiye kadar haklı değiller bu ülkeler'' dedi.
Objektif göstergelere bakıldığı zaman Türkiye'de birçok göstergelerin iyiye doğru gittiğini ve Türkiye'nin küresel krizden dış dünyadan hiç kaynak kullanmadan çıktığını vurgulayan Yılmaz, küresel kriz ortamında birçok kredi derecelendirme kuruluşunun iyi not almadığını ve çok iyi olarak değerlendirdiklerini ekonomilerin çok parlak olmadığını söyledi.
Yılmaz, ''Bence bu iş pek soruşturmalarla olabilecek bir şey değil. Fakat şunu bilmek lazım, esas olan piyasa aktörlerinin algılarıdır. Bu da notlara er ya da geç yansıyacaktır diye düşünüyorum'' diye konuştu.

YIL SONU BÜYÜME HEDEFİ 4,5'UN ÜSTÜNDE OLUR

Türkiye'nin ilk çeyrekte rekor düzeyde bir büyüme performansı gösterdiğini fakat diğer çeyreklerde bir miktar yavaşlama görüleceğini kaydeden Yılmaz, Orta Vadeli Programda bu yıl için büyüme hedefinin yüzde 4,5 olduğunu ama rakamın bunun üstünde olacağını tahmin ettiklerini bildirdi. Yılmaz, ''2011 büyüme rakamı yüzde 4,5'un üzerinde bir rakam çıkacaktır. 2014'e kadar olan Orta Vadeli Programı ilan ettiğimizde yeni rakamı göreceğiz'' dedi.

CARİ AÇIK İÇİN REFORMLAR ÖNEMLİ

İzlenmesi gereken en önemli konunun cari açık olduğunu belirten Cevdet Yılmaz, cari açığın bu kadar yüksek seyretmesini sağlıklı bulmadıklarını ve bunun giderek daha düşük seviyelere çekilmesi gerektiğini dile getirdi.
Cari açığı yükselten en önemli sorunlardan birinin enerji ithalatı olduğunu anlatan Bakan Yılmaz, ''Enerji ithalatı cari açığımızı çok etkiliyor. Nükleer, yenilenebilir enerji ve daha fazla yerli kaynak kullanarak enerji üretmemiz çok önemli. Bu konudaki çalışmaları biliyorsunuz'' diye konuştu.
Cari açığı artıran bir diğer önemli faktörün ise ara malı ithalatı olduğuna dikkati çeken Yılmaz, arama malının önemli bölümünü içeriden üretilmesi gerektiğini, dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu konuda adımlar atılacağını kaydetti.

GAP EYLEM PLANI 2012 SONUNDA TAMAMLANACAK

GAP'ın sadece bölge için Türkiye için önemli projelerden biri olduğunu anlatan Yılmaz, GAP'ın tarım sektöründe Türkiye'yi bir üst lige taşıdığını söyledi.

Yılmaz, Silvan Projesi haricinde GAP Eylem Planının tamamlanmış olacağını fakat 2012 sonrasında da GAP bölgesinde atılacak adımların devam edeceğini bildirdi. Söz konusu projeyle GAP bölgesinin altyapısında muazzam bir dönüşüm olduğunu belirten Yılmaz, bunun mutlaka özel sektör yatırımlarıyla pekiştirilmesi gerektiğini kaydetti.

Bakan Yılmaz, bölgede yaşanan terör olaylarının bölge imajını bozduğunu ve yatırımcının gelmesine engel olduğunu ifade ederek, ''Belli yerlerde yaşanan terör hadiseleri bölgenin havasını yansıtmıyor. Fakat yatırımcıyı olumsuz etkiliyor. Biz terör olsun olmasın, kim ne yaparsa yapsın doğru bildiğimiz şeyleri yapmaya devam edeceğiz'' diye konuştu.

by AK PARTİ - OYA ERONAT · 0

Biz sadece Türkiye’nin mesajlarını ilettik

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'a, Cumhurbaşkanı Abdulllah Gül'ün yazılı bir mesajını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlü mesajını ilettiğini belirtti.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'a, Cumhurbaşkanı Abdulllah Gül'ün yazılı bir mesajını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlü mesajını ilettiğini belirterek, "Şunu açık ve net bir şekilde söyleyeyim, biz sadece ve sadece Türkiye'nin mesajlarını ilettik" dedi.
Davutoğlu, Suriye'nin başkenti Şam'dan dönüşünde Ankara Esenboğa Havalimanı'nda basın toplantısı düzenledi. Bakan Davutoğlu, Suriye ziyaretini, Türkiye'nin en üst düzeyde taleplerini, düşüncelerini ve kanaatlerini paylaşmak üzere gerçekleştirdiklerini belirtti.
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'a, Cumhurbaşkanı Abdulllah Gül'ün yazılı bir mesajını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlü mesajını ilettiğini belirten Davutoğlu, üç buçuk saati baş başa olmak üzere altı buçuk saat süreyle görüşmeler yaptıklarını kaydetti.
Davutoğlu, "Bu görüşmede, Türkiye tarafı olarak her zaman olduğu gibi Suriyeli kardeşlerimizle muhataplarımızla bütün hususları açık bir dille ve kararlı bir biçimde paylaştık. Sayın Esad da gerek baş başa gerek heyetlerarası görüşmelerde kendi kanaatlerini aktardı, paylaştık" diye konuştu.
Bakan Davutoğlu, görüşmede Suriye ordusunun operasyonlarını durdurması gibi sözlerin alınıp alınmadığı ve ABD'nin taleplerinin iletilip iletilmediği yönündeki soru üzerine, görüşmenin detaylarına girmeyi doğru bulmadığını ancak ordu ile halkın karşı karşıya gelmemesi, Hama'da olduğu gibi, benzer gerilimlerin yaşanmaması konusunda atılabilecek adımların en açık, şeffaf ve net biçimde Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'la paylaşıldığını söyledi. Önümüzdeki günlerde atılacak adımların önemli olduğuna işaret eden Davutoğlu, bu konuda uluslararası toplumun kaygıları bulunduğunu vurguladı.
Davutoğlu, "Uluslararası toplumla yakın temas içindeyiz. Siz sormuş olduğunuz için Amerika Birleşik Devletleri'ni kastederek söylüyorum, birkaç gün içinde birçok Avrupalı ve Arap Dışişleri Bakanı ile de bu konuyu ele aldım. Yalnız şunu açık ve net bir şekilde söyleyeyim, biz sadece ve sadece Türkiye'nin mesajlarını ilettik" dedi.
Bütün ülkelerle temaslarında istifade ettiği hususların olduğunu ve bu temasların süreceğini dile getiren Davutoğlu, bu ziyaretin duyulmasından itibaren ziyarete çok yoğun bir ilgi olduğunu kaydetti.
Herkesin ziyaret öncesinde kanaatlerini aktarmak istediğini belirten Davutoğlu, görüştüğü muhataplarının sonrasıyla ilgili olarak da temas içinde olmak isteyeceklerini ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:
"Ama bu, şu anlama gelmez. 'Temas ettiğimiz ülkelerin mesajlarını götürüyoruz' anlamına gelmez. Altı buçuk saat bir konu konuşulmuşsa her şey dostane, iki taraf arasında konuşulmuş demektir. İlkesel şekilde bir kez daha vurgulamak isterim. Ben sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı olarak Türkiye'nin, Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın, hükümetimizin kanaatlerini taşırım ve sadece bu çerçevede konuşurum. Bunun bir kez daha bilinmesinde fayda mülahaza ediyorum."
Suriye'nin Türkiye için herhangi bir ülke değil, Türkiye ile kader ve tarih ortaklığı olan "dost ve kardeş bir ülke" olduğunu kaydeden Davutoğlu, "Suriye halkı ebediyen Türk halkının dostu ve kardeşi olacaktır. Dolayısıyla Suriye'nin kaderiyle ilgilenmek Türkiye için bir dostluk ve kardeşlik görevidir" dedi.
Suriye'deki gelişmeleri en başından itibaren yakından takip ettiklerini anlatan Davutoğlu, Mısır'da olaylar belli bir aşamaya geldiğinde Suriye ile ilgili kanaatlerini açık bir şekilde Suriyeli muhataplarıyla paylaştıklarını vurguladı.

Nisan ayında yaptığı Suriye ziyaretinde Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'la 3 saati aşkın başbaşa görüştüklerini dile getiren Davutoğlu, "Suriye'de herhangi bir iç çatışmaya sebebiyet vermeksizin gerçekleşebilecek reformların Suriye'yi ne kadar güçlü kılacağını paylaşmıştık" dedi.

Davutoğlu ramazan ayından bir gün önce Hama'da başlayan olayların kendilerini derinden etkilediğini belirterek, Hama'da yaşanan olayların yönteminin de zamanlamasının da kabul edilmesinin mümkün olmadığını ifade etti.

Öncelikli hedeflerinin bir an önce akan kanın durması olduğunu kaydeden Davutoğlu, Türkiye'nin tek hedefinin Suriye'de hangi mezhep ve etnik kökenden olursa olsun bütün Suriyelilerin barış içinde yaşamaları olduğunu söyledi.

"Suriye'nin her kökenden gelen halkı birlikte geleceği tayin edeceklerdir" diyen Davutoğlu, önemli olanın Suriye'de olayların halkın taleplerine paralel şekilde seyretmesi olduğunu kaydetti.
Görüşmede, Suriye'de akan kanın durması ve ileriki dönemde de halkın talepleri doğrultusunda bir siyasi reform sürecinin yaşanması için yapılması gerekenleri paylaştıklarını ve çok somut konuları konuştuklarını ifade eden Davutoğlu, "Detaylarla tek tek konular üzerinde durduk. Çok dostane açık görüşlü bir toplantı gerçekleştirdik. Ümit ederiz ki önümüzdeki günlerde bu akan kanın durmasını sağlayacak adımlar atılır" dedi.
Suriye ile temaslarını sürdüreceklerini kaydeden Davutoğlu, her kesimden Suriyelilerle görüşeceklerini, Esad'la son derece somut konuları ele aldıklarını amncak detaylarına girmek istemediğini belirtti.

Önümüzdeki günlerin hem Türkiye açısından hem de Suriye halkı açısından da beklentilerin karşılanması açısından kritik olacağını vurgulayan Davutoğlu, "Biz Suriye'deki gelişmeleri takip etmeye devam edeceğiz. Önümüzdeki günler ve haftalarda umut ederiz ki hepimizin beklediği Suriye'yi güçlendirecek olan Suriye'yi geleceğe bölgenin en önemli aktörü olarak taşıyacak bir şekilde Suriye'de iç barış ve huzur sağlanır ve Suriye halkının iradesini yansıtacak siyasi reform adımları atılır" diye konuştu.



Kılıçdaroğlu'nun Suriye ile ilişkiler konusunda, "Hükümeti dış güçlerin taşeronluğunu yapmakla" suçladığı hatırlatılarak bu konudaki görüşünün sorulması üzerine Davutoğlu, açıklamaların kendisine iletildiğini belirterek, şunları kaydetti:

"Üzülerek söylemek istiyorum. Bu açıklamalar Türkiye Cumhuriyeti ana muhalefet partisi liderine yakışmamıştır. Niçin? Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hiçbir döneminde, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin dışişleri bakanı herhangi bir başka devletin taşeronu olmamıştır ve olmayacaktır. Bu, eleştirinin ötesine giden, bizim devlet geleneğimize hakaret eden, son derece yakışık almayan bir açıklama biçimidir, bunu ifade etmek isterim.

Hükümetimizi eleştirebilirler, politikamızı eleştirebilirler ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geleneklerini ve onurunu bir ana muhalefet partisinin bu şekilde rencide etmemesini bekleriz."

AK Parti hükümetleri döneminde hiçbir biçimde herhangi bir başka devlet adına ya da başka bir fikrin takipçisi ve sözcüsü olmadıklarını vurgulayan Davutoğlu, bunun birçok örneği olduğunu söyledi.

Davutoğlu, geçen yıl İran'la nükleer görüşmeler sonrasında BM Güvenlik Konseyi'nde kullandıkları oy dolayısıyla, "Batıdan kopuyoruz, müttefiklerimizle beraber hareket etme güdüsünü kaybettik" diye şikayet edenlerin bugün böyle bir iddiada bulunmalarının söz konusu olamayacağını ifade etti.

Bakan Davutoğlu, "AK Parti hükümetleri olarak herhangi bir taşeronluk rolü üstlenmedik, üstlenmeyeceğiz. O bakımdan gerçekten anlamakta güçlük çektiğim, Ana Muhalefet Partisi Lideri olarak da kurumsal anlamda Anayasal bir karşılığı olan Sayın Kılıçdaroğlu'nun ifadeleri, anlam veremediğim bir yaklaşım biçimidir. Biz hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çıkarlarının ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sözcüsü olmak dışında bir vasıf tanımadık, tanımayacağız. Ayrıca, 'İsrail'in taşeronluğu' şeklinde ifadeler taşıyacak hususları da gündeme getirmek istemem doğrusu" diye konuştu.

"SİVİL HALKA YÖNELİK EYLEMLER"

Suriye resmi haber ajansının bir haberine göre, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın görüşmede, "terörist gurupları takip etmeye devam edeceğiz" yönünde bir ifade kullandığı hatırlatıldı. Esad'ın sivil halkı "terörist" olarak tanımlayıp tanımlamadığının sorulması üzerine Davutoğlu, Esad'ın altı buçuk saat içinde söylediği her şeyi yansıtacak veya yorum yapacak durumda olmadığını söyledi.

İlkesel olarak her zaman vurguladıkları, "terörle mücadelede etkinlik, terörle sivil halkın ayrılabilmesine bağlıdır" hususunu bu görüşmede de vurguladıklarını ifade eden Davutoğlu, sivil halka dönük eylemlerin belli çağdaş standartlarda olmasının önem taşıdığını kaydetti.

Esad'ın konuşma sırasında, 'birtakım militanlar' ifadesini kullandığını belirten Davutoğlu, bunun Suriye'nin açıktan da bilinen görüşleri olduğunu söyledi.
Davutoğlu, "Ama dediğiniz tarz bir ifade doğrudan kullanılmamıştır. Bunları da içerecek şekilde her şey, teröre karşı mücadele, sivil halka karşı kullanılmaması gereken yanlış yöntemler, bütün bunlar çok açık bir şekilde son derece şeffaf şekilde tartışılmıştır, konuşulmuştur" diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la görüşüp görüşmeyeceğinin sorulması üzerine Davutoğlu, bu akşam bir toplantıya katılacağını, ardından Başbakan Erdoğan ile görüşeceğini söyledi.

"GÜNLER ÖNEMLİ ARTIK"

"Kaygılarınız, endişeleriniz bir nebze olsun dinebildi mi? 'Umutlu döndüm' diyebiliyor musunuz?" şeklindeki soru üzerine Davutoğlu, bunun önümüzdeki günlerde atılacak adımlara bağlı olduğunu ancak konuları son derece somut bir şekilde ele aldıklarını belirtti.

Yürütülen istişareler ve açıklanan görüşlerin soyut görüşler olmadığına, spesifik ve somut olduğuna işaret eden Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Net olarak Türkiye'nin görüşleri, talepleri, beklentileri ve kanaatleri kararlı bir şekilde Suriyeli dostlarımıza, tabii Sayın Esad'a tarafımca anlatılmıştır. O da kendi kanaatlerini paylaştı ve somut olarak bazı önemli atılması gereken adımları da ele aldık. Önümüzdeki günlerde neler olacağını hep beraber göreceğiz. Bir beklenti oluşturmak istemiyorum, şu veya bu yönde bir beklenti oluşturulmasını doğru görmüyorum. Ama önümüzdeki günlerde, aylarda değil günlerde -ki kritik bir süreçten geçiyoruz- günler önemli artık, haftalar önemli, atılacak adımlarla bundan sonra bu sürecin alacağı şekil netlik kazanacaktır.
Bizim hep vurguladığımız gibi, bu sürecin alacağı şeklin sadece ve sadece Suriye halkının iradesini yansıtacak şekilde tecelli etmesi bizim için temel kriterdir. Başka da Türkiye'nin hiçbir niyeti, hiçbir başka gündemi yoktur. Sadece ve sadece kardeş ve dost Suriye halkının iradesinin bütün bu sürece yansımasıdır, bu, beklentimiz, talebimiz. Bunu önümüzdeki günlerde daha net bir şekilde görme imkanına kavuşacağız."
Bir gazetecinin bazı ajansların, görüşmede Esad'ın, "Uzlaşma için geldiyseniz reddediyorum, eğer savaş için geldiyseniz tüm bölge savaşa hazır olsun" dediği yönünde haberler yayımladığını ifade etmesi üzerine Davutoğlu, bu tarz bir ifadenin görüşmelerde geçmediğini söyledi.

Bu kadar uzun süren görüşmelerle ilgili spekülatif pek çok haberin ortaya atılabileceğine dikkati çeken Davutoğlu, "Sadece bizim açıklamalarımıza lütfen atıfta bulunun" dedi.

by AK PARTİ - OYA ERONAT · 0

Başbakan Erdoğan’ın AK Parti Grup Toplantısında yaptığı konuşmanın tam metni

 
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, hanımefendiler, beyefendiler; 24. dönemdeki bu ilk olağan Grup Toplantımızda sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyor, Grup Toplantımızın ülkemize, milletimize, demokrasimize hayırlar getirmesini Allah'tan temenni ediyorum. Dün Hükümet programımız üzerine yapılan görüşmelerde Genel Kurulda ifade etmiştim. Bugün önemine binaen bir kez daha tekrarlamakta fayda görüyorum.
Biliyorsunuz dün Bosna Hersek'te Srebrenitsa katliamı 16. yıldönümünde törenle anıldı. Yeni bulunan cesetler de bu törenle toprağa verildi. Geçtiğimiz yıl anma törenlerine bizzat arkadaşlarımla katılmıştım. Bu yıl Hükümet kurma süreci nedeniyle toplantılara şahsen katılamadım. Başta Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç olmak üzere bir heyet bizi temsilen törenlere katıldı. Açıkçası bizler de Türkiye Cumhuriyetinin her bir ferdi gibi, 15 yıl boyunca olduğu gibi, dün de ruhen tüm dualarımızla orada Srebrenitsa'daydık. 16 yıl önce Srebrenitsa'da tarihin en büyük, en acı katliamlarından biri yaşandı. Bosna Hersek'in bu küçük ve şirin kasabasına sığınan binlerce Müslüman Boşnak sadece birkaç gün içinde ölüm makineleriyle topluca katledildi, toplu mezarlara gömüldüler. Aradan 16 yıl geçmesine rağmen, bugün hala ölenlerin tam olarak sayısı tespit edilemedi. Şu anda bile birçok anne, birçok eş ve çocuk akıbetleri hakkında hiçbir haber alamadıkları yavrularını, kocalarını, babalarını ya da onlara ilişkin haberleri dört gözle bekliyorlar. Elbette her ölüm acıdır, her katliam, her soykırım girişimi elbette insanlık dışıdır. Ancak Srebrenitsa'nın Avrupa'nın ortasında bir kasaba olması, katliamın da Birleşmiş Milletler ve NATO kuvvetlerinin gözlerinin önünde işlenmesi, vahameti çok daha artırıyor. Katliamın ayak sesleri duyulduğu halde uluslararası toplum tarafından hiçbir şey yapılmadı. Güya Srebrenitsa güvenli bölgeydi, güya bu güvenli bölgede Birleşmiş Milletlerin barış gücü askerleri orada görev icra ediyorlardı. Bırakınız müdahale etmeyi, katliamları ve tecavüzleri tepkisiz şekilde izlemekten kaçınmadılar. Avrupa'nın ortasında yaşanan bu katliama seyirci kalanların, 16 yıl boyunca savaş suçlularının yakalanmasında da yetersiz kaldıklarını, isteksiz davrandıklarını burada hatırlatmak durumundayım.
Bosna'da yaşanan katliamların baş sorumlusu olarak görülen Radovan Karadziç, aranıyor olmasına rağmen 13 yıl boyunca elini kolunu sallayarak dolaştı. Hatta doktor olarak çalıştı. Ancak 2008 yılında yakalanabildi. Başta Srebrenitsa olmak üzere Bosna'da birçok insanlık dışı katliama kumanda eden "kasap" lakaplı Miladiç ise savaştan 16 yıl sonra ancak Mayıs 2011'de yakalanarak Lahey'e gönderilebildi. Srebrenitsa'nın mağdurları 16 yıl boyunca katliamın acısını çektikleri kadar, adaletin tecelli etmiyor olmasının da acısını yüreklerinde taşıdılar. Srebrenitsa işte bunun için son derece önemlidir değerli arkadaşlarım. Srebrenitsa vicdanların nasıl karardığını, insan haklarının, insani değerlerin, evrensel değerlerin nasıl ayaklar altına alındığını göstermesi bakımından önemlidir. Srebrenitsa etnik ayrımcılığın ne büyük bir felaket olduğunu, etnik temizlik girişimlerinin ne kadar gayri insani olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Dünyaya demokrasi dersi vermeye kalkışanların, ülkeleri insan hakları ihlalleriyle kıyasıya eleştirenlerin, kendi inançlarından olmayanlara nasıl kayıtsız kaldıklarını, yanı başlarındaki etnik temizliğe nasıl göz yumduklarını göstermesi bakımından Srebrenitsa son derece önemlidir. İşte onun için burada bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum, Srebrenitsa'yı unutmayacağız ve unutturmayacağız. Dünyanın hiçbir coğrafyasında böyle bir etnik temizliğin, böyle bir katliamın yaşanmaması için Srebrenitsa'nın acısını her daim diri tutacağız.
Şunu da bu vesileyle ifade etmek zorundayım: Bu millet, bu ülke o kadar büyüktür ki 1991-1995 arasında Bosna'da yaşanan her acıyı, özellikle de Srebrenitsa'nın acısını yüreğinde hissetmiş, sadece dualarını değil, en ücra köylerde bile varını yoğunu Boşnak kardeşleri için seferber etmiştir. Bu ülke ve bu aziz millet bana ne dememiştir, uzak dememiştir, Boşnak kardeşlerine sırtını dönmemiştir. Ve elindekini, avucundakini Bosna'yla paylaşmıştır. Açık söylüyorum, bugün bu ülkenin ve bu milletin Mısır için, Libya için, Yemen, Irak, Suriye, Afganistan, Filistin için, Irak için sesini yükseltmesini anlamayanlar, dün Srebrenitsa'ya gözünü kapatan, sırtını dönen, katliamcıların sırtını sıvazlayanlardır.
Biz tarihimiz boyunca haksızlığın karşısında bir millet olduk. Gün geldi Fransa Kralının hakkını savunduk, gün geldi Endülüs'ün hukukunu savunduk, gün geldi ta Açe Sumatra'ya kadar yardım elimizi uzattık. Nerede katliam varsa, nerede dram varsa biz tüm gücümüzle haksızlığa karşı durmak, barışı savunmak, mağdurların elinden tutmak için orada olduk. Büyüklüğümüze yaraşır şekilde dün olduğu gibi, bugün ve gelecekte de hakkını savunmaya, hakkı savunmaya, barış ve dayanışma için çaba sarf etmeye devam edeceğiz.
Ben bu vesileyle kardeş Bosna Hersek halkına bir kez daha dayanışma mesajlarımızı yolluyorum. Srebrenitsa'da hayatını kaybetmiş kardeşlerimizi rahmetle anıyorum. Yakınlarına Cenabı Allah'tan bir kez daha sabır niyaz ediyorum. Bosna Hersek'in efsanevi kahramanı, büyük lider, büyük devlet ve gönül insanı Aliya İzzet Begoviç hasta yatağındaki ebediyete intikalinden 24 saat önceki görüşmemizde elimi tutmuş ve Bosna size emanet demişti. Merhum Aliya'ya da bir kez daha Allah'tan rahmet diliyor, emanetinin emin ellerde olduğunu, emanetine her daim sahip çıkılacağını buradan bir kez daha ifade ediyorum. Değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli misafirler; geçtiğimiz hafta ülke içinde iki acı hadisenin de yıldönümleri yaşandı. 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta ve ardından 5 Temmuz 1993'te Başbağlar'daki katliam 18. yıldönümünde bir kez daha anıldı. Başta Sivas olayları olmak üzere AK PARTi iktidarları öncesinde yakın tarihte yaşanmış karanlık olaylar üzerindeki esrar perdesi hala dağılmış değil. AK PARTi hükümetleri döneminde bu ve benzeri karanlık hadiseleri aydınlatma yönündeki her çabamız da engellenmek, üstü örtülmek, karanlığa terk edilmek girişimleriyle karşılaşmıştır. Dün Danıştay'a yönelik kanlı saldırıyı kendi siyasi çıkarları için kullanmaya heveslenenler, olayın derhal üzerine gidilmesi karşısında ne oldu? Açığa düştüler. Hevesleri de kursaklarında kaldı. Aynı çevreler belki Sivas olaylarını, belki daha da eskiye giderek Çorum'u, Kahramanmaraş'ı aydınlatacak hukuk süreçlerini de engellediler, bugün hala engellemeye devam ediyorlar. Sivas olaylarını bir siyaset malzemesi, bir istismar malzemesi olarak 18 yıldır kullananların, bugün AK PARTi'yi çetelerle mücadelede yalnız bırakmaları son derece manidardır. Bu çevreler AK PARTi'yi çetelerle mücadelede yalnız bırakmakla kalmadılar. Silivri'ye giderek mahkemede sanıkların yanında oturacak, sanıkların avukatlığını üstlenecek kadar da bu mücadelenin karşısında durdular. Genel merkezlerinden Silivri'ye adeta tünel oluşturdular. Düne kadar milletin tercihlerini küçümseyen Cumhuriyet Halk Partisinin söz konusu Ergenekon olunca milli iradeyi ve demokrasiyi hatırlamış olmasının ne kadar samimiyetle bağdaştığını sizin ve aziz milletimizin takdirlerine bırakıyorum.
Değerli arkadaşlarım; dün tabi vakit itibariyle çok kısa bir zaman süreci içerisinde konuşmalara cevap verme fırsatı bulduk. Şurada bazı başlıklar var ki çok önemli. 27 Nisan açıklamasına destek çıkan CHP olmuştur. Aynı CHP bir taraftan kalkıyor muhtıra mıydı, açıklama mıydı, bildiri miydi bunun tartışmasını yapıyor. Muhtıra olsa ne yazar, bildiri olsa ne yazar, açıklama olsa ne yazar. Bu Hükümet ertesi gün bunun gereğini yapmış mıdır? Yapmıştır. Ama sen ne yaptın onu söyle? Sen onun yanında yer aldın. Bunların durumu bu. Şecaat arz ederken bunlar sirkatin söylüyor.
Meclis'in Cumhurbaşkanı seçmesinin önündeki en büyük engel CHP olmuştur. Sayın Gül seçilene kadar bu Parlamento Cumhurbaşkanı seçerken, peki ne oldu da Sayın Gül'ün seçimine gelince hemen devran değişiverdi? Niye orada kalkıp da bu gerçeğin yanında yer almadınız? Seçmenin yüzde 47'sinin oyunu almış AK PARTi'nin kapatılmasına alkış tutan yine Cumhuriyet Halk Partisi olmuştur. Dün diyor ki, biz testten geçtik. Ne testinden geçtin? Test buydu işte. Yüzde 47'nin oyunu almış bir AK PARTi var, sen onun kapatılmasına alkış tutuyorsun, bu kadar sessiz kaldın. 12 Eylül müdahalesiyle yüzleşmenin, 12 Eylül Anayasası üzerinde en kapsamlı değişikliği yapmanın karşısında yine Cumhuriyet Halk Partisi durmuştur. 12 Haziran seçimleri öncesinde AK PARTi'ye oy verenleri beyinsiz diye nitelendiren, 12 Haziran seçim sonuçlarını sendroma bağlayan yine Cumhuriyet Halk Partisi olmuştur. Bu nasıl oluyor da "egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" ilkesine sahip çıkmak oluyor? Bunların böyle bir özelliği yok. Söylüyorum ya, akşam söylediklerini sabah inkar ederler, bunların özelliği hep budur. Biz bugüne kadar bunları hep böyle gördük. Allah aşkına birden bire ne oldu da Cumhuriyet Halk Partisi milli iradeyi keşfetti? AK PARTi'ye kapatma davası açıldığında yargı da milli iradedir diyenlerin bugün yargı kararlarını kıyasıya eleştirmeleri çok büyük bir çelişkidir. Biz ne kapatma davasında, ne de bize karşı yapılan haksızlık ve hukuksuzluklar karşısında sokağa dökülmedik, boykot çağrısı yapmadık. Milli iradeyi boykot etmek gibi, Meclis'i boykot etmek gibi bir yanlışın içinde asla olmadık. Sağduyuyla, sabırla ve soğukkanlılıkla süreci takip ettik ve çıkan kararı da beğensek de, beğenmesek de rıza gösterdik ve gereğini de yerine getirdik. Yaptığımız neydi, suçumuz neydi? Hepsi ortada. CHP yattı, kalktı ne dedi? İşte AK PARTi laiklik karşıtıdır dedi. Sadece CHP bunu konuştu. AK PARTi programına 1982 Anayasasının gerekçesindeki laiklik tanımını koyarak bu tanım çerçevesinde bugüne kadar faaliyet göstermiş bir partidir. Kalkıp da İspanya'daki bir konuşmamda orada başörtülü kızların, öğrencilerin durumuyla alakalı soruya verdiğim cevabı laiklik karşıtı olmakla eş anlamlı hale getirecek kadar bunlar özgürlüklerin karşısındadır, bu CHP budur. Bir her zaman ne diyoruz? Diklenmeden, dik durduk. Dik duracağız, diklenmeyeceğiz. CHP diklenmiş ama, dik duramamıştır, fark bu.
Ne dediler? İki arkadaşımız yemin etmeden Meclis'e girmeyiz dediler. Dün geldiler ve Genel Kurulda yeminlerini ettiler. İşte bunlar bu. Benim vatandaşım, benim halkım bunları görmüyor mu? Görüyor. Ne diyor? Arkadaş siz doğru konuşmuyorsunuz, dürüst değilsiniz, omurgalı değilsiniz diyor bunlara, bunların durumu bu.
Nasreddin Hoca'ya sormuşlar. Hocam alimsin, bilgilisin, tecrübelisin, lakin bugüne kadar bir icat yaptın mı demişler, bir keşfin oldu mu demişler? Hoca, ekmekle kar yemeyi ben keşfettim demiş. Ama benim bile hoşuma gitmedi demiş. Şimdi CHP'nin yaptığı bu. Bir boykot icat etti ama, kendisinin bile hoşuna gitmedi. Nitekim, dün CHP bu yanlıştan döndü ve yemin ederek nihayet milli iradenin gereğini yerine getirdi. CHP'nin bu seferki çark edişinin diğerlerinin tersine hayırlı bir adım olduğuna inanmak istiyor, en azından böyle umuyor, böyle temenni ediyoruz.
Tabi BDP'nin de aynı şekilde yemini gelip etmesini, hatta önce kayıtlarını yapmasını da bekliyoruz. Onlar da geç kalıyorlar, yazıktır. Bu yaz tatilini yeminsiz milletvekili olarak arazide dolaşmayı onlar da bırakmalı ve gelip onlar da en geç yarın bu yemini yapmak suretiyle Parlamentodaki yerlerini almalıdırlar diye düşünüyorum. İkide bir bizi dışladılar, hayır hayır sen kendi kendini dışladın. Diyarbakır'da toplantı yapmak neyine ya, toplantı yapılacak yer Ankara. Sen bir defa adresi şaşırdın, önce adresi bul, adres yanlış. Grup toplantını yapacaksan gel burada yap. Diyarbakır'da ancak belediye meclis üyeleri toplantı yapar, il genel meclis üyeleri toplantı yapar. Milletvekillerinin toplantı yapacağı yer, grup toplantısı için burasıdır, başka yer değil.
Değerli arkadaşlarım; 12 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan tablonun çok önemli bir boyutunu veyahut da böyle bir gelişmeye, boyuta burada özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Seçim öncesinde istismar, iftira, tahrik ve baskı yoluyla AK PARTi'nin Doğu ve Güneydoğu'dan çekildiğine dair yalan yanlış değerlendirmeler yapıldı. Kürt meselesine ilişkin samimi değerlendirmelerimizin çarpıtılmasından tutunuz, bölgede belirlediğimiz adaylara yönelik istismara kadar Partimizin temsilciliklerinin taşlanmasından tutunuz, molotoflarla ateşe verilmesine kadar, silahlı saldırıya kadar her yöntem AK PARTi'nin karşısında devreye sokuldu. Bu adil bir seçim mi? Değil. Bütün bu çabalara rağmen AK PARTi, Doğu ve Güneydoğu illerindeki toplam 112 milletvekilinin 70 tanesini almıştır. 7 coğrafi bölgede olduğu gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde de AK PARTi yine 1. parti olarak ipi göğüslemiştir. BDP'nin etnik temelli siyaseti ve ben Kürtlerin temsilcisiyim şeklindeki iddiası 12 Haziran seçimlerinde bir kez daha karşısında AK PARTiyi bulmuştur. Demek ki böyle bir şey yok. Benim Kürt kökenli vatandaşım böyle bir yetkiyi sana vermedi. Birinci derecede bu işin yetkilisi olarak AK PARTi'yi görevlendirdi, durum bu. AK PARTi 12 Haziran seçimlerinde her bölgeden, her kesimden, her etnik kökenden, her inanç grubundan, kısacası her iki kişiden birinin oyunu almak suretiyle bir Türkiye partisi olduğunu tekraren tescillemiştir. BDP'nin tıpkı CHP gibi hukuku adeta hiçe sayarak Meclis'i boykot etmesi, bir dayatmanın, bir zorlamanın içine girmesi, demokrasiyi ve milli idareyi inkar etmekten öte anlam taşımaz. Meselenin sorumlusu olarak Hükümeti görenler, uzlaşma arayışı yerine tehditler savuranlar, göreceksiniz er ya da geç tıpkı CHP gibi gelecekler Meclis'te yeminlerini edecekler, BDP olmasa da bu Meclis çalışır ve hizmet üretir, arkadaşlarım bunu da söylüyorum. Bunu biliyorsunuz, CHP için de söyledim, vaka bu. Bu yasalar açık ortada. Bunları geçmişti kendileri yaptılar, biz geldik bu yasaları bulduk ve bunlarla çalışıyoruz. Ve bu yasalarla birlikte de hizmete devam ediyoruz. Dün Ana Muhalefetin Genel Başkanı şöyle bir ifade kullandı, yani bunlar işte çoğunluğa sahipler diye biz istediğimizi yaparız havasındalar. Değerli arkadaşlarım, dün de söyledim yine söylüyorum, biz temel ilke olarak, temel felsefe olarak, çoğunluğun azınlığa tahakkümüne karşıyız. Ancak, burada çok daha önemlisi var, azınlığın çoğunluğa tahakkümüne de asla ve kata müsaade etmeyiz. Ve bu yasalar çerçevesinde milletin iradesi neyse onun gereğini de biz yerine getirmeye mükellefiz. Nitekim bakın şu anda Meclis tıkır tıkır çalışıyoruz. Şu anda bugün, yarın çalışmalarını yapacak. Güven oylamasından sonrada hep beraber inşallah araziye dağılacak ve Türkiye genelinde milletin vekilleri olarak bu yaz tatili boyunca da çalışmalarımızı yapacağız. BDP olmasa da Doğu'nun, Güneydoğu'nun sorunları çözülecek. Kürt kardeşlerimin meseleleri çözülecek, çözülmeye devam edecek. Nitekim, BDP'nin tüm engelleyici ve tahrik edici tutumuna rağmen, 9 yıl boyunca da devrim niteliğinde reformlar gerçeklemiş, benim oradaki kardeşlerimin sorunları çözüm yoluna girmiştir. Benim Kürt kökenli vatandaşlarıma kardeşim dememiz bile bu beyefendileri rahatsız ediyor. Bundan rahatsız oluyor. Ve ne yaparız, ne ederiz de, çünkü Kürtlerin dini Zerdüştlüktür diyen bir anlayış var bunların başında, bunların lider anlayışı bu. Ve Kürt kardeşlerimize İslam kılıç zoruyla dayatılmıştır diyenler bunlar. Ama şimdi bakıyorsunuz sözde Cuma namazları kılıyorlar. Birileri de tribünden onları seyrediyor. Adeta basın bildirisi açıklar gibi, yaptıkları iş bu. Ama burada zaten Cuma kılınıyor. Neymiş? Devletin camisinde veya devletin imamının arkasında Cuma namazı kılınmazmış. Böyle de kendilerine göre bir fetva vermişler.
Değerli kardeşlerim; Cuma ehliyet ve liyakat sahibi hocalarımızın arkasında kılınır. Bunların nereden neyi bulup getirdikleri de belli değil, o ayrı mesele ve onun da bir adabı var, o adabı içerisinde kılınır. Ve biz biliyorsunuz kendi geleneğimizde de köylerdeki mescitlerde de Cuma kılmayız genellikle. Genelde kasabaya ineriz, ilçeye ineriz veya il merkezindeki salâtin cami dediğimiz veyahut da Cuma mescitleri dediğimiz o büyük yerlerde bir araya gelir, oralarda genelde Cumalarımızı ifa ederiz, yerine getiririz. Neden? Çünkü o bizim birlik, beraberlik, dayanışma mesajlarını alacağımız gündür. Ve birbirimizle ciddi manada tanışma, kaynaşma günümüzdür ve bu böyle yerine getirilir. Ama bunların yaptığı nedir? Ayrışmadır. Bunların yaptığı nedir? Tamamen bölmedir, parçalamadır. Kendilerine göre bir şeyler icat ediyorlar. İcat edenlerin de bu işin içinde olduklarını bir bilsek ah can kurban. Böyle bir şey de yok.
Değerli kardeşlerim; biz bütün bunlara rağmen diyoruz ki, BDP de gelsin yemin etsin, Meclis çalışlarına katılsın ve hem milli iradenin, hem milletvekili olmanın gereğini yerine getirsin. Biz gerek yeni anayasanın yapılması sürecinde, gerek milli birlik ve kardeşlik projemizde BDP'nin katkılarını görmek isteriz. Ancak biz ne istiyorsak o anayasanın içerisinde yer alacak derseniz kusura bakmayın. Siz önerinizi getirirsiniz, alması gereken, olması gereken ne teklifiniz varsa onlar orada yerini alır. Ama hepsi orada yerini alır diye bir şey yok. Oturacağız, bir ortak akıl oluşturacağız ve bu ortak akılla, bu kolektif akılla bir anayasa hazırlayalım diyoruz. Şimdi dün baktık ki MHP'nin Genel Başkanı Sayın Bahçeli hemen orada bizi adeta hesaba çekemeye başladı. Ana Muhalefetin Genel Başkanı aynı şekilde hesaba çekmeye başladı. Biz ne diyoruz? Şu hesap sormayı bir bırakın, gelin oturalım masaya. Verin ekiplerinizi, biz de ekibimizi verelim. CHP de versin, BDP de versin, başlasın arkadaşlarımız çalışmaya, bu işin bir çerçevesi oluşsun. Ondan sonra biz tüm sivil toplum kuruluşlarının da desteklerini alalım, onların da yardımlarını alalım. Akademisyenlere gidelim onların desteklerini alalım, anayasacıların desteklerini son safhada onların da alalım. Ama ondan sonra bu işin nihai kararını verecek olan yer neresi olacak? Yine bu Parlamento olacak, burada bunu gerçekleştireceğiz. Ve ondan sonra da ha hep beraber birlikte övünelim. Tüm milletimizin işte benim anayasam diyebileceği bir anayasayı hazırladık diyelim. Yani bunu doğudaki de desin, batıdaki de desin, kuzeydeki de desin, güneydeki de desin. Artık biz darbe dönemlerinin anayasasından kurtulduk desin halkımız, bunu başaralım. Ama daha biz adımı atmadan, sizlerden randevu talebinde bulunmadan hemen kalkar da bize yumruğunuzu sıkarsanız biz o eli nasıl sıkacağız? Açık olan el sıkılır, sıkılı el nasıl sıkılacak, sıkıntı burada. Boykot sürecek olursa, bu da kendi bilecekleri iştir BDP için söylüyorum. Biz ne kuru tehditlere pabuç bırakırız, ne de yolumuzdan döneriz değerli arkadaşlar. Arkadaşlarıma ben şu talimatı verdim dedim ki, eğer BDP'li arkadaşlar onlar da aynen CHP'li arkadaşlar gibi yemin etmek için bir araya gelip bu adımı atalım diyorlarsa hay hay adımı atalım, ama kalkıp da bizden şu anda içeride bulunan, yargının sorunu halinde olan durumla ilgili bir düzenleme istiyorlarsa kusura bakmasınlar. Bu artık bir yargının sorunudur, yargı bu işi çözer. Bizim şu anda yapacağımız tek şey vardır, ha bu birliği, bu beraberliği tesis edecek adımı birlikte atmaktır.

Değerli arkadaşlarım; Cuma günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Hükümet programımızı okuduk. Dün de Hükümet programı üzerine görüşmeler yapıldı. Yarın inşallah Meclis'ten güvenoyu almak suretiyle 3. dönemimizi, 4. AK PARTi iktidarını da resmen başlatmış olacağız. Hükümet programımız son derece detaylı bir biçimde hemen hiçbir konuyu atlamadan, hiçbir sorun alanını ihmal etmeden büyük bir titizlik içinde hazırlandı. Ve bu çalışmalarda emeği geçen tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Takdir edersiniz ki 3 Kasım'dan bugüne kadar bir devamlılık içinde, bir silsile dairesinde icraatlarımızı gerçekleştiriyoruz. İşte dün yine oldu, -cek, -cak diyorlar. Yani 9 yılda yaptıklarımız ortada, onlar bu programın içinde hepsi var, hepsi yerini alıyor, programı okumadan geliyor herhalde. Bunlar çünkü bu Meclis'in geçmişten bu yana adeta o da geleneği haline gelmiş, hiçbir şey yapamayanlar gelirler orada -cek, -cakı konuşurlar. Ya 9 yılda yapılanlar var, şimdi önümüzdeki 4 yıl ve 2023'le ilgili tabi ki gelecek zaman sigasıyla konuşacaksın, tabi ki orada şunu yapacağız, bunu edeceğiz diyeceksin. Yaptık diyemezsin, yapıyoruz diyemezsin. Yapılmakta olana yapıyoruz dersin. Yaptık, geçmişte kalanlara, şu anda gerçekten inşa edilmiş olanlara da onu söylersin. Ama bundan bihaber olarak eleştiri yapmak için eleştiri yapanlar. Biz 61. Hükümet programını önceki iktidarlarımızın bir devamı, bir tamamlayıcısı, bir mütemmim cüzi olarak hazırladık. Neler yaptığımızı, neleri başlattığımızı bu program içerisinde kısmen de olsa hatırlattık. Ardından da bunları hangi takvim içerisinde belirleyeceğimizi, tamamlayacağımızı, yeni neleri yapacağımızı programımıza aldık. Esasen dün Meclis Genel Kurulu'nda Hükümet programı üzerinde yapılan görüşmeler AK PARTi ile diğerleri arasındaki farkı bir kez daha ortaya koydu. Dikkat ederseniz ne CHP Genel Başkanı, ne MHP Genel Başkanı, ne de kürsüye çıkan sözcüleri tek cümleyle olsun Hükümet programına şöyle ciddi bir eleştiri getirmediler, getiremediler. MHP yıllardır okuduğu ezberi, noktasına, virgülüne değiştirmeden arkadaşlar, aynen tekrar etti. Şehit şehit şehit. Ya başka bir şeyin yok mu senin ya? Sen şehitlerden hep beslenmeye çalışıyorsun, bir diğerleri de terör örgütünden beslenmeye çalışıyor. Ya bu şehitler hepimizin şehitleri bunda problem yok. Ama 30 yılı aşkın zamandır terörle mücadele Türkiye'nin bir sorunu.
Bu soruna karşı ortak mücadeleyi hep birlikte vermemiz lazım. Buna karşı senin elinde bir sır var mı veya bir çözüm var mı yapılanların dışında bunu söyle. Doğru dürüst gidip bu ülkenin 81 vilayetini dolaşamazsın, 81 vilayetinde tamamıyla bu mücadeleyi veremezsin. Bir demokrasi mücadelesini olgunlaştıramazsın. Ama sadece Meclis'in içinde bunları konuşursun. Böyle bir yaklaşım tarzı olmaz. CHP, Hükümet programından ziyade yemin kriziyle kendi içine düştükleri durumu izah etmenin çabası içine girdi. İnanın kendimi adeta bir adalet sarayının içinde zannettim, sadece bunu konuştuk. Dün Meclis Genel Kurulu'nda yaşanan tablo, son 9 yılın bir özetinden ibaretti. MHP son derece ufuksuz bir biçimde ekonomiye, dış politikaya, siyasete dair ciddi bir vizyon cümlesi ortaya koymadan o bildik ezberini az önce de ifade ettiğim gibi tekrar etti. CHP, kendi iç tartışmalarının verdiği yorgunlukla dün bir kez daha kafa karışıklığını ortaya koydu. O da aynı şekilde bildik nakaratı tekrar etti. AK PARTi ise 9 yıl boyunca olduğu gibi dün de ezberleri bozan bir yaklaşım içinde oldu. Biz 12 Haziran seçimlerine girerken projelerle girdik. Seçim kampanyası süresince projelerimizi anlattık, hedeflerimizi, planlarımızı anlattık. Bugün de sadece proje konuşuyor, sadece bu ülkeye ilişkin hayallerimizi, hedeflerimizi anlatıyoruz. Seçim meydanlarında verdiğimiz vaatleri, seçim sürecinde basın toplantılarıyla açıkladığımız projeleri Hükümet programına alarak bunları da resmi bir hüviyete kavuşturduk. Önümüzdeki günlerde Hükümet programını bir acil eylem planına dönüştüreceğiz. Burası önemli, acil eylem planına dönüştüreceğiz. Ayrıca 2012-2014 orta vadeli programımızı da yine Hükümet programıyla uyumlu şekilde hazırlayarak uluslararası ölçekte de hedeflerimizi duyurmuş olacağız. Bütün bunları yaparak adeta kendimizi bağlıyor, adeta kendi kendimizi denetliyor, kendi muhasebemizi kendimiz tutuyoruz. Biz değerli arkadaşlarım, milletimize karşı sorumluyuz, bizim bir sorumluluğumuz var. Bu sorumluluğu yerine getireceğiz. Önceki dönemlerde olduğu gibi bu yeni dönemde de kendimizi millet huzurunda hesaba çekeceğiz. Kendimize milletin aynasından bakacağız. Ben sizlere, bu kadroya sonsuz derecede inanıyor ve güveniyorum. Allah'ın izniyle bu kadro önümüzdeki 4 yılda da Türkiye'yi başarıdan başarıya koşturacak, Türkiye'ye yeni rekorları, yeni sevinçleri, heyecanları yaşatacaktır.
Değerli arkadaşlarım; güven oylamasının ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi tatile girecek. 4 yıl boyunca gerçekten geçmiş dönemde yoğun bir tempo içinde çalıştık. Seçim sürecinde aynı şekilde çok yoğun gayret sarf ettik. Özellikle tatili ziyadesiyle hak ettiniz. Ancak tabi bu tatil uzun süreli olmaması gerekir. Bu tatil dönemi bizim için bir yan gelip yatma dönemi olmamalı. Çünkü milletvekilliğinin kaderi bu. Bak milletvekili diyoruz, vekalet aldık, bize durmak yakışmaz. Hemen şöyle kısa bir tatil, kısa bir tatilden sonra tüm milletvekili arkadaşlarımın seçim bölgelerinde vatandaşla kucaklaşmasını, kaynaşmasını ve Ankara'ya dönünceye kadar şehrin ve hemşerilerinin sorunlarıyla hemhal olmasını özellikle rica ediyorum.
Değerli arkadaşlarım; önümüz Ramazan. İnşallah 1 Ağustos tarihiyle birlikte bu rahmet, bereket ayını hep birlikte idrak edeceğiz. Yardımlaşmanın, dayanışmanın, paylaşmanın en verimli zemini olan Ramazan'da şehirlerin yoksul mahallelerini, yoksul hanelerini özellikle ziyaret etmenizi, ocağı tütmeyen evleri bulup onlarla yakından ilgilenmenizi ben sizlerden bekliyorum. Gidin bulun fakir fukarayı, garip gurebayı bulun. Onun sofrasına, yer sofrasına oturun. Onlarla beraber onun iftarındaki yemeğinden siz de kaşık sallayın. Ve bunu yaparken olağan yapın, normal yapın. Birilerinin yaptığı gibi olmasın bu, sanal olmasın, doğal olsun, bunu yapın. Ve önceden haberler vermek suretiyle değil, haber vermeden bunu yapın. Teşkilatımızla el ele, onların hazırlayacağı program çerçevesinde, program dairesinde 81 vilayete dağılıp inşallah gönüller kazanmaya devam edeceğiz. O kaymak iftarlara falan gitmeyin. O zengin iftarlarına falan gitmeyin bırakın onu kendileri yapsınlar. Biz fakir fukara sofrasında olalım, buralarda bulunalım.
Değerli kardeşlerim, işin bereketi burada. İşin bereketi burada olduğu için biz orada olmalıyız. Çünkü biz ne dedik? Biz kimsesizlerin kimsesiyiz dedik, sessiz yığınların sesiyiz dedik yola böyle çıktık. Öyleyse bunun gereğini yapacağız. Ve her akşam bir başka yerde, ama bir evde değil, birkaç evde. Hepsinde tabi ki iftara yetişemeyeceksiniz, ama bir diğerinin de gider çayını içersiniz, halini hatırını sorarsınız, eksiklerini tespit edersiniz. Hangi alanda bir eksiği var, sağlıkta mı var, para, pul, geçim vesaire bunda mı var, işsizlik noktasındaki durumuna bakarsınız, çocuklarının eğitimiyle ilgili bunları tespit edersiniz. Ve biz bunların hepsine değerli arkadaşlarım, Sosyal Dayanışma Yardımlaşmayla birlikte gerekli desteği verebilecek imkana, güce sahibiz. Bu tespitleri yapalım ve buralara ulaşalım. Yani değerli kardeşlerim, arayalım bulalım tıpkı Ömer gibi. Ve onlara çare olalım. Hükümet olarak çalışmalarımızı ara vermeden, hız kesmeden sürdüreceğiz. 19-20 Temmuz tarihlerinde 61. Hükümetin ilk yurt dışı ziyaretini inşallah Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne yapacağız. Kurtuluş gününde inşallah bir kez daha Kıbrıslı Türk kardeşlerimle kucaklaşacak, hasret giderecek, yürütülen müzakereler hakkında yerinde incelemeler yapacağız.
Değerli arkadaşlarım; tabi özellikle bu konunun da üzerinde duruyorum. Fakat siz değerli kardeşlerimin, Kadın Kollarımızla, Gençlik Kollarımızla birlikte bu süreci hızla, heyecanla, coşkuyla ele almanızı çok ama, çok önemsiyorum. Ben şimdiden hepinize iyi tatiller diliyorum. Ailenizle, sevdiklerinizle, hemşerilerinizle doya doya vakit geçirmenizi, enerjinizi, heyecanınızı artırmış şekilde Ankara'ya dönmenizi temenni ediyorum, ailelerinize ve şehirlerimizdeki tüm kardeşlerimize de bizim hasseten selamlarımızı iletmenizi sizlerden rica ediyorum. Hepinizi Allah'a emanet ediyor, sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

by AK PARTİ - OYA ERONAT · 0

BAŞBAKAN Yardımcı Beşir Atalay Partimizin 10 yıl münasebetiyle Diyarbakırı ziyaret etti


















Beşir Atalay, Ak Parti'nin kuruluşunun 10'uncu yıl kutlaması nedeniye Diyarbakır'a geldi. Şırnak'ın Beytüşşebap kırsalında dün gece çıkan çatışmada PKK'lılarca şehit edilen 3 askerin cenaze törenine katılan Bakan Atalay, daha sonra Babil Konferans Salonu'nda partililerle buluştu. Diyarbakır Milletvekillerinin tamamı oradaydı , Halkın vekillere ilgisi yoğundu . Tüm Milletvekillerimiz gelen partililerle tek tek ilgilenip sorunlarınıda dilemeyi ihmal etmediler. Sayın il başkanımız Avukat Halid Advan Bağlar İlçe Başkanımız Eczacı Cevdet Kara ve Bağlar teşkilatının Mahalle temsilcileri , Kadın kolları , Gençlik kolları ,Başkan yardımcılarıyla görkemli bir katılım sağlanmıştı . Sayın Atalay Bağlar gençlik kollarına bizzat teşekürlerini iletti ve   Diyarbakır'a gelmekten mutluluk duyduğunu belirten , Atalay ziyaret sonrası Gönül Köprüsünün Cemiloğlu caddesindeki iftar çadırına gidip, burada Diyarbakırlı vatandaşlarla birlikte iftar acacak. Bakan daha sonra, tarifeli uçakla Diyarbakır'dan Ankara'ya gödenecek.


"PROVOKASYONLARA RAĞMEN YOLA DEVAM"
Milli birlik ve kardeşlik projesinin sürdüğünü kaydeden Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, "
Demokratik açılım, milli birlik ve kardeşlik projesi Ak Parti'nin projesidir. Ben özellikle Diyarbakır'dan şunu ifade etmek istiyorum. Bugün Diyarbakır'dan 3 şehidimizi uğurladık. Ben bugün bu toplantıya gelmiştim ama şehitlerimizi uğurlama görevinde de bulundum. Şehitlerimizi uğurlamanın hüznüyle buradayım, ama şunu da buradan ifade etmek istiyorum, milli birlik ve kardeşlik projemiz bütün bu provokatif gelişmelere rağmen devam edecektir" dedi.




YENİ ANAYASA MESAJI
Ak Parti'nin kardeşlik partisi, Türkiye'nin bütünlüğü ve birliğinin 'çimentosu' olduğunu ifade eden Atalay, Ak Parti'nin, Türkiye'nin her tarafında temsil edilen, Türkiye'nin tamamının partisi olduğunu söyledi. Atalay, ana dili, etnik kökeni ve coğrafi bölgesine bakmadan bütün vatandaşları bağırlarına bastıklarını anlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Demokrasinin çoğulcu vasfı bizim vazgeçilmezimizdir. 12 Haziran seçimlerinde tüm partiler yeni bir anayasa söylemi vardı. Her parti, Bunun öncülüğünü biz yaptık' dedi. Bugüne kadar ki Anayasalar, hep olağanüstü dönemlerin, askerin müdahalesi sonrası yapılan anayasalardır. Türkiye ilk defa 'milletin seçtiği mecliste, ilk sivil anayasasını yapacak' dedik. Ve biz şimdi bunu hem hükümet programımıza aldık, hem de partimiz çalışmalarını sürdürüyor. Bu anayasayla aslında toplumda mevcut pek çok toplumsal sorunun da çözüm bulacağını biliyoruz. Kronikleşmiş sorunlarımızın tartışma ortamına geleceği ve bu anayasanın hazırlanmasında bütün bunların rol alacağını biliyoruz. Ama bir yandan da Türkiye bu anayasa ile büyüyecek daha demokratik bir ülke olacak, daha güçlü ve daha sivil bir ülke olacak"



BDP'YE GÖNDERME YAPTI
Beşir Atalay, isim vermeden meclis boykotunu sürdüren BDP'yi de sert sözlerle eleştirdi. BDP'ye üstü kapalı 'Çözüm yeri Meclistir' mesajı veren Atalay şunları söyledi:
"Fakat Diyarbakırlıların bildiği başka bir şey var. Seçilmiş bir siyasi parti milletvekilleri, vatandaştan TBMM'de temsil edilmek için oy almışlar, ama Meclis'e gitmiyorlar. Halbuki bütün partiler Meclis'e gelecek, Meclis çalışacak ve Meclis'in ilk işi de yeni sivil anayasa olacak. Türkiye'nin sorunlarını çözecek bir anayasa olacak. Ama bir siyasi parti Meclis'e gitmiyor. Diyarbakır'da toplantı yapıyor. Bir yandan terör odakları terörü tekrar kışkırtıyorlar. Bir yandan özerklilik gibi kendilerinin de olduğunu bilmediği içini dolduramadıkları söylemler öne atılıyor. Bütün bu gelişmelere baktığınızda bölge insanı, Diyarbakırlı, Kürt kökenli kardeşlerim daha bir düşünsünler. Türkiye yeni bir sivil anayasaya, kendi sorunlarını tek tek çözme yolundaki çalışmalara doğru daha hızla ilerlerken birileri o çalışmaları adeta sabote eden o çalışmaları dara sokan bu tür terör ve terör dışı eylemlerde çalışmalar yapıyorlar. Bütün bunarlı milletimiz iyi değerlendirmeli, biz milli birlik ve kardeşlik projemizi sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz."
'TÜRKİYE BU SORUNLARI ÇÖZMEK DURUMUNDADIR'
Teröre karşı kapsamlı çalışmalar yapıldığının vurgulayan Bakan Atalay, mübarek Ramazan ayında huzuru bozanlara karşı bütün boyutlarıyla kapsamlı çalışmaların sürdüğünün altını çizdi. Ak Parti iktidarı olarak bütün çalışmalarında daima hukuku öne aldıklarını belirten Atalay, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Terörle mücadelede biz demokratikleşmeyi ve hukuk devleti olmayı önemli görüyoruz. Türkiye büyük bir ülke, inşallah demokratik süreçler içinde hem güvenlik açısından etkili tedbirleri alarak, hem de demokratikleşmede vatandaşlarımızı rahat ettirecek en ileri adımları atarak, bu sorunlara çözümleri biz bulacağız. Diyarbakırlı kardeşlerim şunu bilin Türkiye'nin sorunları çözülecektir. Türkiye'nin sorunlarının üstesinden gelinecektir. Türkiye bu sorunları çözmek durumundadır. O zaman daha büyük bir ülke olacaktır. Ak Parti bunu biliyor. Onun içinde baştanbaşa insanımızı kardeş yapmak için adım adım projemizi sürdürüyoruz. Çocuklarımızı para, gözyaşı ve evlat acısı üzerinden bu ülkede birilerinin siyaset yapmasına müsaade etmedik etmeyeceğiz."
















by AK PARTİ - OYA ERONAT · 0

DİYARBAKIR SİZİ ÇOK SEVİYOR . | HER ZAMAN HER DAİM SİZİNLEYİZ